Yazılar

8 Şub 2013

Bet

Odanın duvarı rutubet olmuş. Kabar, kabar, kabarmış. Uyanınca gördüm.
Kitaplıktan kitaplar sarkmış. Bir kaçı yere düşmüş. Düşenin kısmetiymiş, okudum.
Kitabı alıp yürürken serçe parmağım halıya takılmış. Canım da nasıl yandı!
Yürürken salona bir örümcek tavandan iniyordu aşağıya. Yol verdi, geçtim.
Sağ ol demedim, ayıp oldu.
Yine kitaba başlayamadım. İkinci sayfada sıkıldım. Ön sözü ağır geldi, okuyamadım.
Salonda öylece uzandım.
Salonun duvarı rutubet olmuş. Nasıl, nasıl kabarmış:
Annem görünce "alllllluuuuuuuuuuu" diye haykırmış.
Duyunca anladım
Rutubet fena, rutubet kötü.
Kişinin uyuşukluğu geçer duvara, nem artar, iletken olur hava.
Düşmese kitap okumazsın.
Kabarmasa duvar, havalandırmazsın.
Takılmasa parmak, canın acımaz.
Sanırsın, acımaz.

Ekimin Bir Günü

" Bi' ara bi' bira içmeye gidelim şöyle seninle bir güzel muhabbet ederiz."
" Olur, gidelim bana uyar."
" Ne duruyoruz lan! Hemen şimdi gidelim.."


Düşünmeden hareket edebilmeyi istedim. Sonunu düşünmeye zaman olmasın istedim. Fakat o gün olduğu kadar hiç bir zaman yaklaşamadım bu huzura. Çünkü o gün yanımda benim gibi hisseden, düşünen bir insan daha vardı.

Ekimin bir günü, aydın dertlerden muzdarip, aynı çözümsüzlüklerin içinde kıvranan iki genç vardı. Tesadüfen yan yanalardı. Ekimin o kapalı boğucu gününde, duvarlar gri, yapraklar sarı ve dökülmüş halde asfaltta, kampüsün yarı evcil hayvanları uyuşuk uzanmış, hava ağır mı ağırlaşmış ve biz de bu ağırlığın altına kendi ağırlıklarımızı boca etmiş yürüyüp gidiyorduk.


"Canım sıkılıyor yahu! Böyle boğan, nefessiz bırakan bir şey var. Bazen bir anda bitse hayatım, mesela yarın olsa, ben olmasam, olurmuş gibi geliyor. Garipsemiyorum hiç biliyor musun?"
"Estrağfurullah abi, olur mu öyle şey, nereden çıktı şimdi bu?"
"Öyle be abi, bilmiyorum."
  .........

"Senle bi' ara bi' bira içmeye gidelim barlar sokağına. Bir güzel dertleşiriz."
"Olur, gideriz. Bana uyar."
"Sahi be! Ne duruyoruz. Hemen gidelim, yarım saatimizi alır gitmek."


Yürümek bazen zor geliyor dostum. Öyle buzla kaplı olup olmaması mühim değil. Önüne bir çukur, logar kapağı çalınmış mesela, çıkması gerekmiyor. Her şey içeride başlayıp, içeride bitiyor.

İçtiğim bira, içtiğim, içebileceğim bütün biralardan iyi gelmiş olabilir. Bu sayede edilen cümleler daha bir içeriden çıkmış olabilir. Kimseyle paylaşamadığın hüznün bir anda serbest kalmış olabilir. Bu seninle ilgili değil, tamamen bunu oradan çıkartan insana mahsustur. Yürümek zor gelse de, tutar götürür çünkü yanında seni. Yolu nerede, kendi yoluna ayrılırsa oraya kadar bırakır en azından.


" Bu akşam mı çıkmak istiyorsun? Babamdan bi' izin almaya çalışayım :-)" yazıyordu mesajda. İlk biranın dibini görürken geldi mesaj. Muhabbete dalmışken arada okuyuverdim. 

Derdimi tıpkı bugün olduğu gibi 100 sözcükle ve birbirine benzer cümleler dizisi halinde anlatabiliyordum. Anlatıyordum da... Üstü kapalı da olsa anlıyordu beni. Sigara uzatıyordum, "hadi içeyim be!" diyerek alıyordu bi' tane. İçtikçe daha da uzattım, daha da aldı. Paket yarıya indi; ama hiç içime oturmadı.


"Nasıl gidiyor abi?"
"Eh işte, senin?"
"Aynı."
"Hep aynıyız di' mi?"
"Sanırız öyleyiz be abi."
"Olsun, hep böyle kalalım."
"Bence de. Değişip de ne olacak ki zaten."
"Öyle deme, bazen iyi de olabilir."
"Öyle diyorsan öyle olsun be abi."
..........
"Senle bi' ara bi' bira içmeye gidelim mi? Bu akıcı muhabbetimizi devam ettiririz."
"Ha Ha. Olur be abi. Sen diyorsun ya olur."
"Sahi be! Ne duruyoruz. Hemen gidelim."