Yazılar

26 Kas 2012

İkinci Yenici Oda

süreyanın yüzündeki hicap düşmüş gardroptan aşağı,
kedi tutunmuş ucuna sallanıyor..
alıverip kucağına sevesin geliyor keratayı..
kaybolmuş bir harf olmuş,
şifonyerin arkasından yatağına altına süzülen..
çengelli ucundan damlamış bir saat
gerçeküstücü bıyıklarını gösteriyor akrebinde..
bu oda, güzel oda
bunları içeriyor.

odam, güzel oda..
klişeye boğulmayan, yani fakir olmayan oda..
doldurdu evvel-i zamanda içine şiirleri..
pusa, sise bandırıp,
kedinin üzerinde dinlendiriyor..

Bugün Dandik Bir Şey Yazmasam Olmazdı

Bu saatte, gecenin en kör noktasında, uyuyamıyorken hele, başım ağrımasa olmazdı..
Tıpkı, sonuna kadar koşup, çizginin hemen dibinde düşmek gibi. Düşmesem olmazdı çünkü.
Bazı kimselere malum eder gibi içindeki duyguları, onların içinde doldurduğu boşlukları anlatmak için yazdığın öykülerin sonu kötü bitmese olmazdı..
Tıpkı, yayın hayatında yeni bir CNBC-E olmak için çıkıp da, eninde sonunda FLASH TV olan kanal gibi...

Başlarsın ey dost!! Sonunda oluverirler ghost!

Evet, evet bunu okuyan arkadaş. İğrendin ilkokul 4 aklı ürünü olan bu kafiyeden. Diyorum, gözükmez iyi yaptığın şeyler. Daima kötüleri algılar bu seçişenler. Ben dandik bir şey yazmasam, olmazdı ki.. Bu filmin sonu kötü adam öldüğünde bitmez ki..


Yazdığım şeylerde kendini tarif mi ettin ey can.. Başkasını mı ettin yoksam. Etmesen de olurdu bea! Olmazdı!
İşte bazı zamanlar geliyor da "Belki.." diyorsun ya; "ya olursa.."ya dönüşen çelişkin, "olur mu leyn"e evrildiğinden bir aşama sonra "olur len bence.." olur kesin..

Aklımız üretir hep "belki"leri.. Mahkumuz ah o "belki"lere..

Seni seviyorum benim biricik çelişkim..

19 Kas 2012

Bilgiç ile Ukala

Dünyayı seslerden ibaret sanırdı.
Ben ona öyle olmadığını anlattım..
Sevdiği şeyler için hep bir sözcük arardı.
Ben ona öyle olmadığını anlattım..
Düşündüğünü söylemenin değerli bir şey olduğunu iddia etti.
Ben ona öyle olmadığını anlattım..
Mütevazi olmaktan övünmenin ukalaca bir şey olmadığını zannederdi.
Ben ona öyle olmadığını anlattım..
O dünyayı gördüklerimizden ibaret sanırdı.
Ben ona öyle olmadığını anlattım..

O sandı,
aradı,
iddia etti,
zannetti...
Ben de öyle...
İki keçiydik nitekim, köprünün ortasındaki..
Ne o vazgeçti,
ne de ben geçtim..

18 Kas 2012

Rüyalarıma Tecavüz Eden Macciavellist

Uyanıkken gördüğüm rüyalar var. Normal hayatta düşüncelerime edilen tacizler, uyanıkken gördüğüm bu rüyalarda boyut değiştirir oldu. Gerçeği iki boyutlu, düşü üç... Çok garip değil mi?! Bence değil..
Gözlerim açıkken, bazı şeyler uçuyor çevremde. Görüyorum ve hissediyorum. Görmekle kalmayıp, artırıyorum. Rest çek lan ne olur der gibi baksam da baktığım yerde kendi yansımamı görüyorum. Önümdeki bardağın boşluğu, doluluğunun iki katından 5 gram eksikmiş. Çok bilinmeyenli bu uyanık rüyalarımın denklemini çözmek, gerçekten zor.

Karar verme anları gelir ya hayatımızda. Bazıları kilometre taşları olur hayatımızın. Senin yönün bellidir, gitmek istediğin yer apaçıktır. O yönü seçemezsin. Seçtirmezler. Masum bir bakışla ya da keskin bir emirle o istediğin yönün tam tersine gidersiniz. Uğruna ömrünüzü adayacağınız bir şey vardır sonunda; ama uğruna ruhunuzu satacağınız yola girersiniz. Ah şeytan, ah boynuzlu tek toynaklı iblis!! Ruhum ne kadar para eder, söyle iki katını versinler..

Önümdeki bardağın doluluğu 2 birim artırılmış, boşluğu ise 3 birim azaltılmış. O geriye kalan bir birim işte benim ruhumun koparılan kısmı arkadaş. Önce üflemiş kendinden olanın birazını, sonra ateşinde yarattığına satmamızı sağlamış ruhumuzu.

Uyumadan hemen önce gördüğüm rüyalar var. Orada biri kemerini açıp, pantolonunu indirmiş beni bekliyor. "Ne olursa olsun, ne yaparsam yapayım kazanacağım en sonunda" diyor. Gel diyor, bekliyorum diyor. Ama ben zaten kımıldayamıyorum ki. Dudaklarım oynamasa da bağırıyorum: "Karabasan gibi çullanacaksın işte birazdan üzerime, ne bekliyorsun!!"

Oyalayıp, acı çektirecek belli. Peki öyleyse..
Derdin ne diye soruyorum.. Neden peşimdesin? Neden kaç gecedir uykusuzluğumdan faydalanıp, uyumadan rüyalarıma girersin?...

"Benim gibi ol.." diyor..

"Senin gibi mi?"

İyi Şeyin Arasında

En kötüsüdür yine,
iki şeyin arasında olmak..

İki yaya çizgisinin,
arasında durmak..
Kördüğüm olmuş bir ipin,
İki ilmeği arasında boğulmak..

Sorduysan, kaldıysa..
Bozduysan, durduysa..
Sevdiysen, kaçtıysa..
Kaldıysan, iki şeyin arasında...

İyi şeyler olduysa da hayatında..
En kötüsüdür yine,
iki şeyin arasında olmak..

İki bulutun gölgesi arasında,
aydınlıkta kalmak..
İki kavak ağacının arasında,
gölgelerine sığınmak..

İstediğin olduysa..
Kovalarken, durduysa..

Bazen iyidir,
iyi şeyin arasında kalmak..


13 Kas 2012

Procne'nin Acısı Ne Kadar Acı

Timsahın gözyaşı mıydı gözlerinden akan? Bülbül olsa da kafesin içinde "Ah yavrum!" diye diye ağlıyor musun? Altın kafesler içinde vatan mı bellemiştin yavrunu? İnsansın nitekim, anasın. Ağlarsın oğlun Itys'ün ardından çaresizce.

Kadındır, kıskanmıştır kocasını başka bir kadından. Trakya'nın uçsuz bucaksız o tek ovasının içinden gürül gürül akan Evros'un azgın suyu aralarına mı girmişti de başka kadına gitmişti kocası Tereus. Evros değildir, Philomena'dır. Tereus baldız baldan tatlıdır şiarıyla ona koşmaktadır.

Hissetti Procne ortada var olan soğukluğu. Kocasının, genç kardeşini düşlerine gizlediğini. Düşlerinden çıkarıp yatağa atma için fırsatları gözden geçirdiğini. Her kadın gibi yedirememiştir belki. Bu kötü şeyin başına geleceğini.

Procne, zavallı Trakya'nın zavallı kraliçesi. Zalim, acımasız kıskançlığının ele geçirdiği zavallı kölesi.

Tereus uçkurun peşinden gider de sen neden acımazsın çocuğuna. Tereus'u istemez işte Philomena. Dilini keser kardeşinin kocan olacak budala. İçgüdüne yenik düşüp de kıydın yavruna. Yemek yapıp çocuğundan yedirdin kocana.

Sen şimdi bülbülsün, kıskançlığın ise kafes. Kocan Hüthüt olmuş, kardeşin ise dilsiz bir kırlangıç. Pişmanlığın seni yiyen ama öldürmeyen celladın. Cıvıldarsın kafesinde, herkes şarkı söyler sanar. Acıdandır cıvıldaman, oğlun Itys'e yanarsın.

Procne, zavallı Trakya'nın zavallı kraliçesi...

"Uyan garip bülbülüm, uyan.
Çöz tanrısal dilini,
Dök yüreğindeki acıları,
Anlat o kutsal ağıtlarınla
Oğlumuz Itys'ün başına gelenleri..
Kızıl boynundan su gibi aksın
Oğlumuzun adını inleyen sesin,
Sık fundalıklardan göklere yükselsin,
Apollon, altın saçlı tanrı
Duyup bu acı yankıları,
Alsın fildişi çalgısını,
Karşılık versin sana,
Tanrı koroları kursun yukarıda,
Ve ölümsüz dudaklarından çıkan ezgiler
Karışsın sesine mutlu yüceliklerde."

5 Kas 2012

Kendine İşteş

Kendimle samimi değilim. Buna rağmen aynı yolda yürüyorum. Bunun ne kadar sıkıcı, stresli bir şey olduğunu yaşayanlarınız bilir. Aynı yolda 5 dakika yürüseniz bile, olan samimiyet boşluğunda, o 5 dakika size olur azap dolu dakikalar. Ve de geçmek, geçmek, geçmek bilmez. Samimi olmadığınız arkadaşınızla bile o kısacık 5 dakikayı aynı yolda yürüyemiyorken, bir de düşünün onunla hep beraber olduğunuzu. Uyanırken, gözlerinizi açamazken, bin bir güçlükle yatağınızda doğrulurken, en yakın su kaynağına koşarken, yüzünüzü yıkarken... Anlayın işte yaşamınız her anında, birliktesiniz. Ve o azap dolu boş dakikalar geçmiyor da geçmiyor. Anlatılacak, konuşulacak, tartışacak hiç bir şey yok.Hemen ilk köşeden dönüp aslında nereye çıktığını bilmediğiniz o bilinmez sokağa dönebilirsiniz ve kurtulabilirsiniz ya o azaptan, ben de olmuyor işte o azizim. Şansınız varsa o sokak çıkmaz değildir, eğer yoksa sadece kaybedeceğiniz o çıkmazın sonuna kadar harcadığınız enerjinizdir. Zaten o giden enerji artık sizin olmaz ve belki de hiç sizin olmamıştır.

Benim kendimden kaçabileceğim bir "köprüden önce son çıkış" bile yok. İlk çıkışın çıkmaz olmasına bile razıyken. Olsun aldırmayın bana. Boş verin, sallamayın. Ne gerek var?! Benim dediğim yanlıştır, duam eksiktir, bedduam da bumerang etkilidir. Arkanızdan söylerim; ama bana gelir.
Yazarım ki buraya, sözüm uçsun da yazım kalsın. Arkamda kanıt kalsın.

İnandırıcı olamadım değil mi?!
"Kendimle samimi değilim" dedim ya, sanırım başkalarıyla hiç değilim..

4 Kas 2012

Bunun Adı Pe--nal-- tı!

Şimdi sigaramı içerken, bir gözümü kısıyorum..
Biradan bi yudum alırken, serçe parmağımı kıvırıyorum..
Şarap içerken ise o serçe parmağımı kadehin altında gezdiriyorum..
Banyo yaparken, boyum uzun mecbur, dizlerimi kırıyorum..
Sigara içerken bir gözümü kısıyorum..
Sarhoş olurken, gülmekten kendimi alamıyorum..
Ayılırken, kovalardan başımı çıkaramıyorum..
Çocuk severken, artık doğru dürüst tutabiliyorum..
Köpeğimi severken, gitme kal diyerek ölüme çare aramak konusunda sonuçsuz çabaya giriyorum..
Kendimi severken, aslında kendimi sevmiyorum..
Sigara içerken bir gözümü kısıyorum..
İzmir'de gezerken, telefonda rehbere uzun uzun bakıp arasam mı diyorum..
Eskişehir'de gezerken, şimdi bu sokak "beni anlamıyorsun sokağı" mı diyorum..
Ankara'da gezerken, grilere boğdun beni şehir diyorum..
İstanbul'da gezerken, "pardon, bi saniye, lütfen, geçebilir miyim?" diyorum..
Balıkesir'de gezerken, içimden "merhaba" diyorum..
Sigara içerken bir gözümü kısıyorum..
Severken, öldürüyorum..
Döverken, seviyorum..
İçerken, gülüyorum..
Susarken, sessiz olmama kızıyorum..
Konuşurken, geveze olmuyor oluşuma içerleniyorum..
Severken, harcanıyorum..
Dövülürken, seviliyorum..
Sigara içerken bir gözümü kısıyorum..

Büyük bir gayretle girdiğim ceza sahasında tam topa vuracakken,
düşürülüyorum..
Bir gözümü kısıyorsam, bil ki
sigara içiyorum..



Tıkırdama..

Tren camına başımı yaslamıştım. Tıkı tıkı tıkı tıkı diye vuruyordu cama ağrısız başım. Uyku istesen uyutmaz, uyku istemesen uyutur bu tıkırtı. Garip bir o kadar daha garip yolculuğumda eşlik ediyordu güzel ray ikonlu cam bana. Dışarısının zifiri karanlığı bu her şeyi içinde gösteren şeffaf nesneyi bir aynaya çevirmişti. O zaman gördüm yüzümün ne kadar çirkin olduğunu. Karanlıkta kalsın istedim yolculuk boyunca; ama çok uzaktaki bir ışık camın üzerinde gerisin geriye çok hızlı bir depar atıp yetişti bana. Camda yansıyan gözüme değdi ve ürperdim. Üzerime gelecek herhangi bir ışığa tahammülüm yoktu o gece ve hala yansıyan ışığa müsamaha gösteremem o geceden beri her gece...

Tıkı tıkı tıkı tıkı tıkı..

En iyisi cama bakmamalı...