Yazılar

5 Mar 2013

1949-1

    Dağınık odası gibi dağınık ilişkileri var. Lakin bu konuda hep bir muhaliflik taslar. "Ben aradığım şeyi buluyorum ya, gerisi mühim değil." der hep kasılıp kasılıp. Dağınık yerleşimlerin genellikle Doğu Karadeniz'de olduğu söyler ortaokuldaki milli coğrafya hocaları. Zaten Karadenizliliği ile de pek bir övünür. Sorsan bir güzel de cevaplayamaz 'nedir düzene karşıtlık'. Tek cevabı "sıkıyorsa onlar da bulabilsinler dağıttıkları bu yerde sevmedikleri o düzenin yerine kendi istedikleri düzeni." olabilir; fakat uzun cümleler kurmaya engel onun için ortaokuldan eğitimi terk edişi.
     Bu birinci şahıs bu giden geminin kıç kısmında ikamet etmekte şu anda. Geçmişte bıraktıklarına mı içleniyor dersin, çekerken sigarasından bir nefes. Olamaz, zira duygusallık muhteviyatını ergenliğinde dışarı boca eden bu şahıs bunun sebebi olarak da herkese yüzüne kapatılan ilk kapıyla gönlünde müşteki olan bir kızdan bahseder. Dağınık odası kadar dağınık olan insan ilişkileri işte bu zaman başlamış dediğine bakarsak.
      Bir diğeri ise suskun. Yani suskun derler ona. Susmuş zamanın birinde, sebebi her ne olmuşsa. O geminin sancak tarafında durur. Elleriyle güverte korkuluğuna dayanıp, gözlerini gökyüzüne diker. Bir kaç saniye sonra da kapatır. Belki de 2 saat hiç mi hiç açmaz. Sen gider bütün işlerini halledip, elinde içkin dinlenmeye gelirsin, hala onu orada o vaziyette görürsün. Denizin ortasında martı da bulunmaz, neyi dinler dalgadan başka diye düşünürsün. Onun dinlediği, senin dinlediğin olur. Hangi şey, hangi neden birisini bu kadar susturur, bu kadar başka aleme götürür bilemezsin. Bütün bu sebeplerden gemimizin en nadide insanıdır. Sancak tarafının üst güvertesi kuşlarla ona kiralıdır.
      Martıların şehri var uzakta. Bu yolculuğumuz boyunca ona gitmeye çalışacağız. Ona koşacağız denizi yara yara. Oranın bir şairi var. Balıkla dost, rakıyla dost. Bakamamıştır geminin ardından; biz yetişmeye çalışacağız ona. Artık elimizden ne gelirse.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder