Yazılar

30 Eyl 2012

Şaklaban

Gecenin köründe radyonun yüksek sesine uyandı. Radyoyu açık unutarak uyumuştu besbelli. Yer lambası odanın tavanını aydınlatmış ve lambanın üstünde bol sigara dumanı, yoğun bulutlu bir gündeki gibi tabaka oluşturmuştu. Radyoyu tamamen kapattı ve havasız odasına oksijen sağlamak için odanın penceresini açtı. Aynı hassasiyeti ciğerleri için göstermedi ve masadaki son sigarayı da pencerenin kenarına oturarak ateşe saldı.

Sigarasını ağzında odayı dolaşmaya başladı. Odada ilk dikkatini çeken mantar pano oldu. Panonun her yeri fotoğrafla doluydu. Nerdeyse ülkenin her bir yerini gezip fotoğraflarını çekmişti odanın sahibi. Hep de yanında aynı adam vardı. Sevgilisdir diye düşündü ve bu pek de kendisini hoşnut etmeyen durum sıkkın haline bir sıkkınlık daha kattı. Bu dar, küçük ve basık odada daha da duramadı ve kendini koridora attı. Küçüklüğünden beri korkardı ince uzun koridorlardan. Duvarların birbirine bu denli yakın oluşu onda klastrofobik çalkantılar yaratırdı. Koridoru yarılamışken yanından geçtiği çerçevenin içinden çıkan bir el gördü. Korkuyla panikleyip ağzındaki sigarayı yere düşürdü. Aceleyle sigarayı yerden alıp başını yukarı kaldırmasıyla çerçevenin normal olarak durduğunu gördü. Anlaşılan koridor korkusunun bir oyunuydu bu. Çerçevenin içindeki eski fotoğraftaki dede oldukça masum olarak duruyordu "İstanbul Hatırası"nın önünde. Odalardan birinin yanından geçerken içeride uyuyan birinin olduğunu fark etti. Fakat rahatsızlık vermemek için kapıya dokunmadı bile. Teğet geçerek kapının yanından kendini salona attı. Kapıyı da ardından kapattı.

Hiç bir şeyi kurcalayacak cesareti yoktu. Bu bilmediği evde kendisini biraz da gerçekten soyutlayacak şeyler görmek istemiyordu. Kendini salonun soğuk çekyatına bıraktı. Bin yıldır uyuyamıyormuş gibi uykusuzdu. Ne kadar uyusa geçmeyecek gibi. Sabah çabuk olsun ve bu evden gidebilsin diye hemen uyku moduna geçti. Daha sayılacak iki koyun bulamadan uykuya daldı.

Öğlen olmuştu ki dış kapının çarpılmasıyla uyandı. Bu saate kadar uyumaması gerektiği için kendine kızdı ve hemen yattığı odaya koştu. Kot pantolonunu ve gömleğini giyerken kapıyı çarpıp çıkan kişiyi merak etti. Bu evin sahibi miydi, yoksa o da onun gibi meçhul bir evin, meçhul bir odasında uyanmıştı. Çantasını sırtına alıp koridora çıktı hızlıca. Odanın yanından geçerken kapısının açık olduğunu fark etti. Girip girmeme kararı arasındayken birden kendini odanın içinde buldu. Karmakarışık ve düzensizdi her şey. Yatağın nevresimi duvar kenarı tarafından çıkmış, yarısına kadar sıyrılmıştı. Duvarlarda garip sanatsal posterler vardı. Anlam veremediği her şey sanki toplanıp bu odaya doluşmuştu. Odanın evin sahibine mi yoksa başka bir tanımsız misafire ait olduğunu anlayamadı. Tam odadan çıkacakken masanın üstünde duran bilete benzer kağıt parçaları dikkatini çekti. Yakından baktığında bunların ortalarından bölünmüş tiyatro biletleri olduğunu fark etti. Ve bu çiftlerden 20'ye yakın vardı. Bu kadar çok olmasına anlam veremedi ve bütün anlaşılmazlığın içinde odadan çıktı ve dış kapıya yöneldi.

15-20 çift ayakkabıdan kendisinin olanı şıp diye bulup ayağına geçirdi. Evden çıkarken elini gayrı ihtiyari anahtarı aramak için ceketinin cebine soktu. Cebinde anahtar yoktu, fakat bir kağıt parçası vardı.
Kağıdı çıkarıp katlarını yavaş yavaş açtı.
Kağıtta bir adres ve bir de telefon numarası vardı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder