Yazılar

2 Eyl 2014

Geçmiş Ağustos Günleri İçin Naçizane Öpüşler

1 Eylül-

İki saç teli buldum yerde, benimkilerden uzunca. Sonra, o an tesadüfen sehpada duran Eylembilim'in 55. sayfasına birini, 63.sayfasına ise diğerini koydum.




18 Ağustos-

Arılar dumanından kaçsın diye yakılır kahveler, herhangi küçük bir çay bardağının içinde. Oysa ki yaşayamaz hiç bir kimse, gidivermek isterse, bir gün, bütün arılar..

Atlar, bütün diğer hayvanlar gibi birbirlerini sevsinler diye, dişi ve erkektir. Oysa turizm amaçlı çiftliklerde, mini kot şortlu kızlar gezsin üstlerinde diye ayrı tutulur birbirlerinden dişi ve erkek atlar ve çitler ayırmak içindir turizm amaçlı çiftliklerde, dişi ve erkek atları..

Ah bu ay, bu dolunay: 17 Ağustos'un dolunayı.. Bir rakı masasına sahip bir balkona, değdi ışığın olağanca. Çıplak heykeller yapmalı, çırılçıplak heykeller... Oysa balkonlar, içeri kaçmanın en kestirme yolu sanan çocuklara, iki yastıklı yataklarda tek başına yatmanın mutlakiyetini öğretmek içindi, site site binalı, koca koca şehirlerde. Bu yüzdendi iki kişi, ister, yine ister, yine isterdi..

Heykeller, heykeller, heykeller...


29 Ağustos-

" Ah kavaklar, aaaah kavaklar.. Acı düştü peşime.
Ah kavaklar, aaaaaah kavaklar. Ardımdan ıslık çalar. "



Bu şiir veya daha sonra yapılan türküsü eşliğinde anamayacağım anacım seni. Ne kadar istesem de olamaz güzelim, maalesef. Bu mısraları yazarken, şans eseri dinliyorum türküsünü sadece. Seninle ilgisi yok yani.

Havuz başı aşkları gibi sahte, güneşli kış havalarında açılan şemsiyeler gibi işlevsiz, sabaha karşı öten baykuşlara atılan kindar bakışlar kadar da manasız bir insanım. O kadar, o kadar ki, kendimi ucuz teşbihlerle ifade edebiliyorum. Bu yüzden, bu gece yanlış, toptan yanlış be güzelim.

Biz seninle 1678 gün, yok artık! 



3 Ağustos-

En 'güzel' türkülere...


Büyük beyaz dolabımı tekmeledim. Sırtımı onlarca kez yatağıma vurdum. Gözlerimi kin beslemeyeceğim herhangi bir şey buluncaya kadar, kaybedinceye kadar yani kendimi, fır fır döndürüp durdum. 
Gelmeyecek!

Bulduğum ilk terlikleri, annemin pembiş kalpli olanlarını, ayağıma geçirip koştum. Dereboyundan uçarcasına döndüm virajları. Düşercesine geçtim köprüleri. Ve sonunda teyzelere çarparcasına, çocukları ezercesine girdim çıktım çocuk parklarından. Gittim sonuna oturdum, bir bankta bir başıma. 
Gelmeyecek!

Dünyanın en güzel şarkısını detone sesle bağıra çağıra söylemek gibi bir şey, seni beklemek. Düşünmek değil bak, beklemek. 
Bekler dururum bir çocuk parkında, bir bankta, bir kaydıraç tepesinde, aşağıdakinin kalkıp gitmesini gergince beklerken bir tahtıravallinin üstünde, dandik bir spor aletinde altmışlık teyzelerde goy goy ederek. Beklerim, bir çocuk annesini çığır çığır çığırıp çağırırken, hiç bir şey duymadan bir çocuk parkında, bir bankta..

Ama umutsuzum saatlerdir, oldukça umutsuz..
Gelmeyecek!

Bugün şeytana uydum, gel.. Kahveyi fincan yerine, ocağa döktüm, n'olur gel!

'Di' gel yanıma, bugün gel, yarın gel, yarından sonra gel, yarından sonraki yarından sonra gel.

Fincana kahve koydum.. Gerçekten... Gel!
Dizimi sana sehpa ettim, gel.

Banktan, çocuk parkından, daha sonra ise çay içmeye gittiğim çınarın altındaki çay bahçesinden ve onun bulunduğu camiden ve beni oraya götüren bütün umarsız arkadaşlarımdan uzaklaştım. Eve gidiş, 1345 saniye; telefonuma gelecek bir mesaj sesi ise paha biçilemez. Düşercesine geçtiğim köprü 'umutsuzluğun köprüsü', uçarcasına virajlarını döndüğüm dere 'umutsuzluğun deresi', bu şehir zaten 'ümitsizliğin başkenti'... Hoy da hoy, edebiyat yaptığım bütün dönüşler beni benden alır çocukluğumdan beri. Ah bu dönüşler, eve dönüşler. Kapısını açmak için anahtar soktuğum o delik, 'umutsuzluğun deliği' değildi artık. Sonuna kadar, duvara kadar açtığım kapı da... Her şeyin sonunda, hiç bir şeyin başlangıcında biliyorum ki..
Gelmeyecek!

Küçük serçe kaçma hemen.



--dındın dıdıdın dındın fitü fitü tütüüü--
"..geliyorum.."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder