Yazılar

21 Oca 2013

Lojman Bahçelerinin Gri Kamelyaları

Kış saatine geçmişiz malum saat 4'de hava kararıyor. Müdür bey de işten dönmüş evine koşmakta. Beyefendi yağan kar yüzünden öğlen eve gelememiş acıkmış. Hanımefendi de soğuk yüzünden oğluna kıyamamış, öğlen yemek gönderememiş müdür beye. Bir mahcup, bir mahcup ki ne siz sorun ne de komşu hanıma, müfettiş beyin eşine ben söyleyeyim. Benden duymuş olmayın sakın, kendisi çok dedikoducudur. Milletin arkasından konuştuklarını bi' anlatsam, nah şu koca lojman yıkılır.

Çocuklar yine bahçeye dadanmış. Hayır, zaten çok düzenli bahçemiz yok, bir de olanı dağıtıveriyorlar. Baş Dispeçer'i yapmayacaktık yönetici. Ne diye yaptık ki o sümsük herifi. İşte bile görevini tam olarak yapamazmış. Trenlerle, diğer istasyonlarla konuşurken utanır, sıkılırmış. Dedim ben çok dedim de dinletemedim. Bahçenin hali nicedir, önceden altında nice güzel sohbetler ettiğimiz kamelyamızın hali nicedir hiç umurunda değil adamın.

Şu bahçede bizim oğlanın sünnetini hatırladım bi an. Ne de güzel gündü. O zaman sabahlara kadar çalgılı, çengili, sohbetli, çilingir sofralı eğlenceler yapardık. Çocuklar arka bahçede "seyirlik tiyatro geceleri" yapardı. Hey gidi 80'ler. Şu yapraksız ağaçlar, şu tepesi çürümüş gri kamelyalar dile gelse de şu döndürülemez dönüşümü ve öncesini anlatabilse. O zaman küçücük bir fidandı balkonumuzun altındaki çam. Küçüktü ama yemyeşildi. Şimdi kocaman oldu ve kamelyanın sadece yarısını görebiliyoruz balkondan. Müdür bey'den, Dispeçer'den, müfettiş bey'in dedikoducu karısından nereden geldim buralara bilmiyorum. Ama zaten her şey onların gelmesiyle başlamıştı ya.

İki bloku var lojmanımızın. Müdür Bey'in de kaldığı diğer blokta da var bir kamelya. Bir de iki blokun arasında iki bank var. Üzerinde belediye reklamlı olanlarından. Eskiden yazları, lojmanda okey partileri yapılırdı. A blokta kadınlar, B blokta erkekler ve arasındaki banklarda çocuklar... Kaybedenler de olurdu, tıpkı kazananlar gibi. Geceler 2 olurdu, 3 olurdu. Ve kaybedenler, kazananlara hastanenin karşısında tezgah açan "nöbetçi karpuzcu"dan karpuz alır gelirdi iddia niyetine. Herkes kazanmaya çalışırdı ve kaybeden bile kazanırdı. Tabi oyunun kazananı karpuzun göbeğini alırdı.

Gel zaman, git zaman dünya değişti, ülke değişti, şehir değişti, mahalle değişti ve tabi ki bizim lojman da değişti. Lojman başına düşen bal, badem, bıyık oranı her sene daha da arttı.

Müdür bey evine girmiş. Mutfağın ışı yanıyor, belli ki hemen yemeğe oturmuş. Salonun ışığı yanıyordu, söndü. Belli ki anasının soğuğa çıkarmaya kıyamadığı yavrusu da babasının yanında sofraya oturdu. Perdeye dev plazma televizyonun ışığı vurmakta.

Dispeçer bey bahçeye çıktı. Ampulu patlayan bahçe lambasının ampulünü değiştiriyor. Yöneticilikten anladığı bahçevan hizmeti muhteremin. Onu da beceremiyor.

Müfettiş bey de işten eve geldi. Merdivenden  botunun o klasik rap rap sesini duyuyorum. Yine 5 dakkada çözemiyor düğümlerini. Hanımı kapıyı açmış, evleri belli ki şu an soğumakta. Karısı car car konuşuyor.

Bizim ev mi? Bizim ev, sıcaklığı o özlediğim günlerden beri hiç değişmeyen güzelim, sıcak ev. Aynı, eskisi gibi aynı. Dünya değişti, ülke değişti, şehirimiz, mahallemiz değişti, lojmanımız değişti;  ama bizim ev hep aynı kaldı. Bahçe de aynı kaldı, altında sabahlara kadar oturduğumuz kamelyamız da...

Sadece giden renkleri oldu. Şimdi her şey gri burada.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder