Yazılar

16 Tem 2011

"Kafanı eğ" dedi

"Kafanı eğ dedi" berber. "Eğ, gülüm korkma! Eğersen daha rahat nefes alırsın." Çocuk biraz daha lavaboya gömdü kafasını ama akan su burun delikleri tıkanmışcasına nefes almasını zorlaştırıyordu. Çocuğun kovadaki balık gibi kıvranmasına dayanamayan berber "hadi gülüm bittiii, bak bitti" diyerek aynadan bakarak gülümsedi.

Tatil yeni bitmişti. Yaz geceleri sabahlara kadar oturmanın cezasını ilk günün sabahında gözlerini ağrıdan açamamak olarak ödüyordu. Üstelik iki gündür oldukça kaşınıyordu. Her tarafı kaşımaktan kızarmıştı. Annesi ondan önce kalkmış kahvaltıyı hazırlamış ve çayı demlemişti. Taze demlenmemiş çayın kokusu odasına kadar gelmişti. Kalktı ve başucunda asılı duran geceden ütülenmiş önlüğünü giydi, dantelli yakasını taktı. Yüzünü yıkamak için banyoya gittiğinde gözü aynada kendine takıldı. Ne kadar da kilo almıştı. Onu düşündü ve beğenemeyeceğinden korktu. Oysa okulun son günü saçını çekmiş ve çocukça "ilan-ı aşk" etmişti. Telaştan saçlarını tarayamadı. Saçları kaşınıyordu, çok kaşınıyordu. Kaşıdıkça kaşıdı, kaşıdı ama geçmedi. "Kız!!! Sen bitlendin mi sen yoksa?!" dedi annesi telaşla.. "Getir hemen şu beyaz havluyu." Getirdi ve havluya doğru eğdi kafasını.

Yeşil gözleri çipil çipildi. Aslında köyünün geri kalanı gibi o da yemyeşil gözlere sahipti. Bu kavrulmuş tene aryenik göz şaşırılacak bir güzellik katıyordu. Onlar için alışagelinmiş bu durum fotoğrafçılar için ilgi odağı olmasını sağlıyordu. Savaşın yosun gözlü kavruk çocuğu, magazinel bir değerdi. Pulitzer'lik çok güzel(!)bir hareketti. Akbabalar çocukların çevresindeyken, cebine giren binlerce dolar okul yaşamındaki kurduğu ideal yaşamı tamamen duygusal(!) boyuta taşımıştı. Küçük Arap çocuktan bir fotomodel olmasını beklemek, onun için değişik bir şey değildi. Yeter ki yıkıkların arasındaki çipil çipil gözler kadraja otursun, başka bir şey istemezdi. Çocuğu deniz piyadelerinin bastığı küçük yıkıntı bir evin önüne götürdü. Öğlen sıcağında başladı çekmeye. Bir türlü doğru kadrajı yakalayamaması onu delirtiyordu. Bütün bu sinir harbinde akşamı getirmişti. Açlığa savaş ve kıtlık yüzünden alışmış olması ise çocuğu dayanıklı tutmuş ve gün sonunda alacağı formanın heyecanıyla fotoğrafçının dediği her şeyi yapmasını sağlamıştı; bir teki hariç. "Kafanı eğ" demişti kadın, o eğmedi. "Kafanı eğ" dedi kadın, "bak çok güzel bir poz buldum, hadi canım".. Dünyanın bütün dillerini getirdi kadın. Yıllardır kafası eğik olan çocuğa "kafanı eğ" dedi. Bilemedi kadın nedendi...
Çocuk eğmedi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder